İstanbul Peyzaj ve Ağaç A.Ş.

İstanbul Peyzaj ve Ağaç A.Ş. Bahçe Market’i ithal ürün tercih etti.

Yaptığı tercihlerle kendisine yakın üreticileri, uygulamacıları büyüttü. Böylece diğer üreticileri karşısına aldı. Yeni oluşan bir sektörün doğal seyrine müdahale etti ve bazı sektör içi segmentlerin hormonlu büyümesine yol açtı. Yerli ürün yerine ithal ürünleri tercih etti. Perakende satış yapan bahçe marketinde bile yerli ürüne rastlamak zordu. Fidanlıklarda, tarlalarda mescit açılmasını istedi. Mescit açan üreticiler bile ürünlerini Ağaç A.Ş.’ye satamadı.

İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan için metodolojisi bilinen bir araştırma yapılmış değil. İlçe belediyelerinin bazı hesaplamaları var. Ancak en son 2018 yılında yöneltilen bir soru üzerine İstanbul B. B. Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı kişi başına düşen yeşil alanı kavşaklar ve şevler dahil 5,89 metrekare olarak açıklamış. Aktif yeşil alanlar üç kategoride ele alınıyor. Birincisi dinlenme amaçlı cep parklar, kısa vakit geçirilecek, konutların, okulların, iş yerlerinin yakınlarındaki açık yeşil alanlar. Esasen burada insanlar kısa süreli vakit geçirip yürüme mesafesindeki evine, okuluna, işine gidebilmesi gerekiyor. Maçka Parkı ve Abbasağa Parkı gibi… İkincisi günü geçirebilecek yeşil alanlar yani kent parkları, spor aktivitelerinin, konser, toplantı vb. ve diğer rekreasyonel faaliyetlerin yapılabildiği açık yeşil alanlar. Büyüklüğü ise nüfus yoğunluğuna ve hizmet edeceği bölgeye göre belirleniyor. Tam uymasa da Anadolu Yakası’ndaki Göztepe Parkı, Avrupa yakasındaki Beylikdüzü Yaşam Vadisi gibi… Üçüncüsü kentin çeperinde, 1-2 saatlik mesafede olan yeşil alanlar. Gerek günübirlik ziyaretler, gerekse kısa süreli turistik faaliyetleri karşılayacak nitelikte olup, şehirden soyutlanmış alanlar. Belgrad Ormanları gibi. Kişi başına düşen yeşil alan bu tanımlara uyan aktif yeşil alanlar üzerinden hesaplanıyor.

İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan…

İstanbul’da kavşakları, şevleri ve refüjleri, dikey bahçe ve yeşil duvarları çıkarırsanız kişi başına düşen yeşil alan en fazla 2,30-3 metrekare civarında kalıyor. Dünya sağlık örgütünün kentler için belirlediği kişi başına en düşük yeşil alan ise 9 metrekare ve İstanbul’un yeşil alanı bunun altında kalıyor. Öte yandan sürdürülebilir şehirleşme ve insan sağlığı açısından bu oranın daha yukarıya çekilmesi gerektiği ise açık. Zira bu oran 2014 yılında yayınlanan “Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği”ne göre Türkiye’de bile 10 metrekare olarak belirlenmiş. Dünyanın çeşitli şehirlerinden bazı örneklere bakacak olursak: Viyana 60 metrekare, Stockholm 90 metrekare, Pekin 88 metrekare, New York 27 metrekare, Londra 27 metrekare, Amsterdam 45 metrekare. Türkiye’nin diğer şehirlerindeki manzara ise birkaç örnek dışında İstanbul’dan çok farklı değil.

Seçim kazandıramayan peyzaj yatırımları…

İstanbul’da kişi başına 2,30 metrekare kullanılabilir aktif yeşil alan düşerken çevre yollarından veya ana arterlerin birinden şehre girerseniz kavşak ve şevlerde, battı çıktıların duvarlarında yeni teknolojili peyzaj elemanlarıyla yapılmış uygulamalar görürsünüz. Çok renkli ve yeşildir hepsi… Mevsimlik çiçekler, lale mevsiminde abartılmış laleler, çok yıllık grasslar, sedumlar, çiçekli veya yeşil bodur çalı çeşitleri kullanılmış dikey bahçe, yeşil duvar, veya çiçek panelleridir bunlar. Yine şevlerde yeşil çimler üzerinde benzer türlerle yapılan çeşitli grafikler görürsünüz. Lüks bir “tablo” gibidirler. Eğer İstanbul’daki işinizi günü birlik bitirip memleketinize döndüyseniz rengârenk bir İstanbul tablosu kalır aklınızda. Bu peyzaj tercihi başka şehirlerde de örnek alınıp uygulanmıştır. Son 15 yıla bakılacak olursa İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı giderek düşerken, İstanbul peyzajındaki “başarı” kamusal alanlarda kullanılan yeni teknolojili peyzaj elemanlarının tercih edilerek uygulanmasından ibarettir. Önceki dönemin park bahçe yetkilileri yaptıkları bu tercihi savunurken “halk bu çalışmaları sevdi” diyerek anlattılar her zaman. Betona boğulmuş bir şehirde trafikte seyrederken görülen çiçekli, bitkili bu grafik hareketler yer yer beğeni de topladı. Lakin bu beğeni AKP’ye seçim kazandıramaya yetmedi.

İstanbul’dan yayılan şehir giriş çıkışı peyzajı

Ancak bu uygulamalar İstanbul’a diğer illerden gelen belediye başkanları ve park bahçe yetkililerinin de dikkatlerini çekti. Şehirlerine döndüklerinde benzer uygulamalar için kolları sıvadılar. İthalatçısı ve uygulamacısı belli olan firmalarla iletişime geçerek “şehri güzel gösteren” uygulamaların ülke düzeyinde yaygınlaşmasını sağladılar. Bu uygulamaların içinde gerçekten maliyeti uygun ve kent mobilyası olarak estetik değeri yüksek çözümler de vardı elbette. Ancak dikey bahçe, yeşil duvar ve çiçekli paneller için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Metrekaresi 1000TL’yi aşabilen dikey bahçe panellerinin uygulaması çok ciddi rakamlara ulaşıyor. Şevlerdeki çim alanların yapımı ve bakımı da başka büyük bir maliyet kalemi oluşturuyordu. Bu uygulamaların bakım ihaleleri medyada haber de olmuştu.

İstanbul, Peyzaj ve Süs Bitkileri Sektörü

Peki. Bu uygulamaları kimler yaptı? Bu uygulamalar tanımı ve adı fazla bilinmeyen, Peyzaj ve Süs Bitkileri Sektörü içinde değerlendirilen proje tasarım, uygulama, süs bitkisi ve fidan üretimi yapan firma ve şahıslarca yapıldı. Ekonomi içinde çok fazla dikkate alınmayan ama yılda 100 milyon dolar ithalat ve zaman zaman 100 milyon üzerine çıkan ihracat yapan bir sektör. Geçen 15 yıl içinde sadece ithalata dayalı bu sektör üretimle büyüdü ve ithalattan fazla ihracat yapar hale geldi. Tarımsal segment içinde yeni ve geleceği olan bir sektör olarak yoluna devam ediyor. Şimdi sorumuz şu: İBB ve İstanbul Park Bahçeler bu peyzaj tercihleriyle bu sektöre ne kazandırdı? Bu uygulamaları yapan sektörü regüle etmek amacıyla yola çıkan İstanbul Park Bahçeler Daire Başkanlığı ve İstanbul Belediye İktisadi Teşekkülü İstanbul Peyzaj ve Ağaç A.Ş. yaklaşık 14-15 yıl önce sözleşmeli üretim vb. gibi konularda bazı olumlu adımlar da atmıştı. Hatta o yıllarda çevre yollarında gürültü bariyeri ağaçlandırması başlatmıştı. Olumlu örneklerdi. Ancak arkası gelmedi ve getirilemedi. Yaptığı peyzaj tercihleriyle kendisine yakın üretici ve uygulamacıları büyütmeyi seçti. Bu seçimle onlara kazandırırken diğerlerini de karşısına almış oldu. Böylece Ağaç A.Ş. oluşmaya ve büyümeye başlayan yeni bir sektörü doğal seyrini müdahale etti ve bazı segmentlerin hormonlu büyümesine yol açtı. Sonrasında ithalatı özendirerek yerli ürün yerine ithal ürünleri tercih etti. Ağaç A.Ş.’in perakende satış yapan bahçe marketinde bile yerli ürüne rastlamak kolay olmuyordu. Üreticilerden ürün satın almak için tarlalarda mescit açılmasını dahi teşvik ettiler. Ancak mescit açan üreticiler bile ürünlerini Ağaç A.Ş.’ye satamadılar. Bu arada Ağaç A.Ş’nin desteklediği yandaş sektör yayınına ne kadar para ayırdıklarının ayrıntısını ise yeni yönetimin açıklamalarından öğreneceğiz. Halbuki kaliteyi, ürün standartlarını esas alan eşitlikçi, adaletli bir hizmet ve ürün satın alma politikasıyla sektör gerçekten regüle edebilirdi. Olmadı, olamadı. Burada İstanbul Ağaç A.Ş.’ye değinmemizin nedeni İstanbul’un peyzaj tercihlerinin sonucunda ortaya çıkan ciddiye alınır boyuttaki ekonomik büyüklüktür.

Pahalı uygulamalar yerine ne yapılabilirdi?

Rant baskısıyla kamu alanlarının büyük çoğunluğu imara açıldıkça peyzajın sorun çıkarmadan uygulanabileceği alan olarak battı çıktı duvarları, isnat duvarları,  kavşaklar ve şevler kalmıştı. Lakin yapılan işlerin görsel etkinlik dışında İstanbul kentine ve peyzajına ciddi bir katkısı yoktu. Örneğin şevlere çim üzerinde çalılarla şekilli uygulamalar yapmak yerine çalı, ağaç ve ağaççıklar dikilmeliydi. Çünkü dikilecek ağaçlar çoğaldıkça ve büyüdükçe gürültü bariyeri işlevi yerine getirip, gürültüyü absorbe ederek kent içindeki ses düzeyinin düşmesine sağlayabilirlerdi. İsnat duvarları için de sarılıcı ve tırmanıcı bitki çeşitleriyle dikey ve düşey bitkilendirme uygulanabilirdi. Yine havadaki partikülleri tutarak kent içi hava kirliliğinin azalmasına katkıda bulunabilirlerdi. Dikey bahçe vb. uygulamalarına harcanan bütçeler mutlaka ısıyı yansıtan yüzeylerin, parkların, kaldırımların ağaçlandırılmasında kullanılmalıydı. İstanbul peyzaj tercihini bütün bu gerekçelerle değiştirmek zorundadır. Benim burada vurgulamak istediğim İstanbul peyzajı için “yenilik ve yeni trendler” gerekçesiyle yapılan bu tercihlerin abartılı bir gösteriye, bir çıkmaz yola kilitlendiği; bu stratejik tercihin kişi başına düşen yeşil alan miktarını küçülttüğü, İstanbul peyzajında yıllar içinde geri dönüşü zor gedikler açtığıdır. Elbette bu manada kamu kaynaklarının yerinde ve efektif kullanılmadığı, israfa yol açtığıdır.

İBB iklim değişikliği eylem planı üzerinde çalışıyor

İBB yönetiminin İstanbul peyzajına ilişkin yaptığı stratejik tercihin vehametini göstermek için biraz geriye, biraz ileriye bakalım. Küresel iklim krizi veya iklim değişikliği… Adına ne derseniz deyin, bugün dünyanın en yakıcı sorunudur artık. Türkiye’deki yerel yönetimler iklim kriziyle mücadelesinin henüz başında ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2022 yılına kadar 30 büyükşehir belediyesinin iklim eylem planlarını oluşturmasını öngörüyor. Elbette İstanbul Büyükşehir Belediyesi de iklim eylem planı oluşturan 7 belediye içinde. İklim krizi eylem planları kaçınılmaz olarak bir şehrin peyzaj, park, bahçe ve ağaçlandırma yaklaşımlarını kökten değiştirecektir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilgili birimi bu aşamadan sonra “iklim eylem planı beni ilgilendirmez ben bildiğimi yaparım” dememeli. İklim krizi eylem planları sürecinde peyzaj uygulamaya ilişkin bazı sonuçlar kendiliğinden belirginleşecektir. Örneğin kent içindeki yansıtıcı yüzeylerin büyüklüğü nedeniyle kent içi ısının en az 1 ile 2 derece arasında yükseldiğini, bunun da kentsel ısı adası etkisi yarattığını, ısı adası etkisini azaltmanın yolunun da yansıtıcı yüzeyleri yeşil dokuyla donatmak, çatı bahçeleri yapmak ve ağaç dikmekten geçtiği biliniyor.

İrfan Akgündüz (Bu yazı 19 Ağustos 2019’da Birgün Gazetesi’nde yayınlanmıştır) 

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir